Thursday, July 21, 2011

well hel-lo Istanbul

istanbul'a bir sali sabaha karsisi donduk. 4 (AM) civari inen ucak, 5 civari eve varis, benim o saatte amsterdam'dan topladigim buzdolabi magnetlerini yerlestirmemin ve haiku fridge magnet kitiyle iki dakikada sahane bir esere imza atmamin akabinde 5.30 gibi uyku. sonra tabii sali aksamustu uyanis ve getirdigi sali-gununun-engellenemez-kaybi. donus ucaginda bu sefer panige yakinsayan derecelerde korktugum icin de xanax'a ucus esnasinda (neredeyse beyhude) bir asiri yuklenme ve netice: say ki sadece uc gundur dersaadet'teyiz. donus yolundan unutulmaz enstantaneler: "sayin steward, bu ucak cok sallaniyor, NORMAL MI?!"

(tifil steward ise dedi ki: "yoo bana gore normal gidiyor." gercekten icime su serptin tifil steward. panik atakla bas etme egitimi almis ucus personeli istiyoruz.)

peki ya amsterdam? amsterdam'in limanlarinda sarhos olmus, amsterdam fahiselerine bagira cagira sarkilar soyleyen denizcilere rastlamadik (bkz: bir onceki amsterdam konulu yazi). neye rastladik? 13-16 C arasi degisen sicaklikta hala sortla, hala flip-flopla gezen, yagmur altinda bisiklete binerken bir elinde semsiyesini tutan, diger eliyle telefonda konusan viking torunlariyla muserref olduk. akay olduk. amsterdam en buyuk kazigini hava muhalefeti ile atti: ilk gun gunesli, ikinci gun gunesliye yakin ve fakat ucuncu gunle gelen soguk hava dalgasi ve yer yer firtina ve saganak yagislar belimizi buktu. "amsterdam'i dort gunde siki bir programla gezeriz, diger gunlerde de delft olsun, antwerp olsun, den haag olsun civar sehirlere ugrariz kara gozlum" planlari -kelimenin tam anlamiyla- suya dustu. yanlis olmasin, amsterdam dokuz gunu de sikilmadan gecirebileceginiz bir guzel sehir. temmuz ayindan beklemediginiz bir soguga ve yagmura yakalanmadiginiz zamanlarda meydandan meydana (plein), kanaldan kanala (gracht), kopruden kopruye (bunu bilmiyormusum), gunde sekiz saat bile otura kalka yurunebilir; her turlu muze, sokak, yoreye ozge dukkan, sergi, vs. gezilebilir.

favori bolge ve mekanlarim sunlar oldu:
- spui: american bookstore, waterstones gibi bence muhim iki elementi barindiriyor. ayrica spui meydani pek sevimli bir mahalle havasinda ve civarindaki tematik dukkanlar sahane. kalbim, damga, muhur, murekkep ve benzeri kirtasiye satan dukkanda kaldi.
- de negen straatjes (dokuz kucuk sokak - 9 streets): amsterdam'in hip ve stil kalbi burada atiyor. bunu specialty butiklerden, onerdikleri fiyatlardan ve baska hicbir yerde denk gelemeyecegimiz designer paraphernalia'dan anlayabiliyoruz. tamamen ustunuze gore jean'ler ureten bir dukkan mesela. ya da hollanda ve cevre ulkelerin genc tasarimcilarinin islerini sunan bir magaza. sevgili turk paramiz, euro karsisinda yerlerde surundugunden, bunlarin cogunda window shopping yapmakla yetindik (kafayi kirip bir amsterdam designer'inin sahane cizmelerini aldim ama. gazi veren yetkili bir abiydi.)
- jordaan: amsterdam'in eski yerlesim bolgesi. simdi gordugum kadariyla galata-tepebasi, belki ucundan cihangir tarzi bir bohemligi var ama cok daha residential ve yer yer amsterdam'da alistigim estetige hayli ters dusen binalar mevcut.
- leidseplein ve leidsestraat: burasi favoriden ziyade bir nevi kaderimizdi. HQ'muzdu. 1 numarali tram leidseplein ve akabinde leidsetraat uzerindeki diger royal plein'ler uzerinde duruyor; cogu gezintimize buradan basladik -hatta kimi zaman yagmuru ve sogugu yiyince buradan tipis tipis eve donduk.
- concertgebouw: konser binasi demekmis. gayet utilitarian. cok hos bir yaz konseri programinda ravel, prokofiev ve dvorak dinleyip "ee mon cher, muzik ruhun gidasi tabiiy" diyerek ciktik. tabii bunun ustune yemek falan yememize de gerek kalmadi.
- vondelpark: once bazi seyleri acikliga kavusturalim: evet, bir central park (ya da alex) degil. ama gene de cok guzel -ustelik kurulus hikayesinin de central park'tan geri kalir bir yani yok (merak ediyorsaniz acin okuyun). hava aniden 10 derece dusmeseydi, suphesiz ki vondelpark'ta bizi sahane saatler, canli renkler, ofori ve benzeri hal ve durumlar bekliyordu. onun yerine epey yakinimizda kendi versiyonu bir tai-chi yapan amcayi izleyerek ve inatla usumeyecegimiz bir an gelecegini umarak bir sure eziyete yakinsayan vakit gecirdigimiz vondelpark'in tadini -bu ahval ve seraitte- elbette alamadik. vondelpark'in civarindaki evlerin de insani emlakci gozuyle bakmaya zorladigini not dusmek isterim. bana atina'daki paleo psyhico ve filothei'yi hatirlatan bolgeler.
- hermitage amsterdam: bildiginiz St. Petersburg'daki hermitage'in (kislik saray) amsterdam subesi. cok etkileyici bir rus ikonlari sergisi vardi; bunun disinda erken hristiyan donemden bizans'in son yillarina uzanan bir koleksiyonlari da mevcut. yanlis tram-dogru tram'i bulma ama cok bekleme-firtinayla yagan yagmurda sucuk gibi islanma gibi sikintilari atlattiysak da, gezecek vaktimiz hayli azalmisti. elimizden geleni yaptik. bir daha amsterdam'a gidersem ilk gidecegim muze burasi olacak diye dusunuyorum. sadece koleksiyon olarak degil, muzecilik anlayisi ve sunumuyla da goz dolduruyor. belli ki buraya cok para akmis.
- museum van loon: burasi bir 17. yy zengin kanal evi (konagi). bir onceki yuzyilda yapilmis olmasina ragmen, cogu dekoratif element 18. yy'dan kalma. 17. yy'dan neredeyse gunumuze, zengin, ust-orta sinif, ticaret kokenli bir burjuva ailenin yasamindan kesitler gormek icin muthis bir firsat. ustelik ev, gercekten de muzeden ziyade ev havasinda. boyle tematik, tek konuya egilen koleksiyon ve sunumlari seviyorsaniz, kacmaz.


minor hayal kirikliklari: rijksmuseum -rembrandt ve vermeer'leri gordu isek de- buyuk oranda restorasyonda oldugu icin cok eksik kaldi. ha keza stedelijk, ki ozellikle benim ezelden beri hastasi oldugum de stijl akiminin nadide orneklerini barindirir, busbutun yeniden yapim asamasinda oldugundan, koleksiyonunun kucuk bir kismini baska bir binada sergiliyordu. tabii biz gidemedik.
hayret edersin ki sevgili okuyucu, red light district'e ugramadigimiz gibi, pek yakinindan dahi gecmedik. amsterdam'in marijuana ve red light district'ten ibaret oldugu sanrisina ezelden beri ayar oluyorum zaten. gorecek o kadar cok sey varken, RL devede kulak gibi kaliyor. vitrinlerde insan sergilenmesi de bana hayli itici ve tatsiz geldiginden (ki bu dusuncemde yalniz degildim) burasi amsterdam'da en ilgilenmedigimiz bolge oldu -dolayisiyla bu yaziyi "ouuff red light'tan ne zaman bahsedecek?" merakiyla okumus olanlardan isbu -kimine gore 4., kimine gore 5.- paragrafta ozur diliyorum.


peki amsterdam'in en guzel yani? hah hah hay, istanbul'a donusu elbette demeyecegim. herhalde o rahat, toleransli atmosferi, enikonu guleryuzlu insani, ozellikle kanal boyu evlerinin sahane mimarisi ve sevimli detaylari, tarihi dokunun buyuk olcude korunmuslugu, dumduz bir sehirde bisiklete gonlunce binebilme luksu, hayli yaygin toplu tasima sistemi, bu kadar kucuk bir sehir icin iddiali sayidaki muzeleri, yesil alanlarin bollugu ve belki simdi aklima gelmeyen daha bircok sey. ama amsterdam iyi yemek konusunda iddiali degil. ortalama hollanda mustagi epey yavan, yagli ve herhangi bir ozelligi olmayan yemeklerden olusuyor. tabii burasi (istanbul gibi degil, gercekten) kozmopolit bir sehir oldugundan, farkli kulturel mutfaklari denemek her zaman mumkun. ama iste bu noktada diger bir hos olmayan ozelligi karsimiza cikiyor: PAHALI. yemek, giyecek, icecek -her sey burada ciddi oranda pahali. evet, bir isvicre degil ama yine de sadece disarida sandvic ve cok komplike olmayan yemekler yiyerek bile, iki kisi gunde minimum 50-60 euro'yu yemege vermek zorunda kalacaktir (yaninizda kumanya, ne bileyim, tenekede fasulye falan goturerek harcamalari kisabilirsiniz tabii)

toparlarsak; aklima amsterdam deyince haldir haldir kislik kiyafet aramamizdan ve surekli "cok soguuuuugkkk" diye ulumamizdan ziyade sakin, sessiz, dozunda hareketli, dozunda huzurlu bir guzel sehirde gecirdigim mutlu anilar geliyor.

bir de ozge'nin muzlu-hindistan cevizli pastasi.

tot ziens, Amsterdam!



3 comments:

Sahin Derya said...

yine pinarla ileti$im icin gerekli coolness threshold`unu gecemedim be
tuh mail falan da attik yine olmadi yine olduramadik

Anonymous said...

Arkadaş şu hayatta anlayamadığım odur ki 35 yıldır yaşadığım şehri gezerim, şöylesine yorumlar yapamam.. Millet 1 haftalığına Çin'e gider bırak istanbulu türkiyenin hem toprağına hem nüfusuna 10 katı yer hakkında tüm olayı çözmüş gibi konuşur. Aslında bunlar bir kalıp tabii, insan görüyor azmediyor kullanıyor. İlginç vallaha.
Haluk, Ziya.

cheja said...

sevgili anon: amsterdam'a gitmeden evvel actim epey bir okudum; ozellikle hollanda'nin altin cagi kabul edilen donemi. beni sanat tarihsel acidan ozellikle ilgilendiriyordu. gittigimde de, yerel arkadaslarin da yardimi ve tavsiyeleriyle gezince tabii bonuslari toplamak kolay oluyor. bir de gunu gunune not almak, fotograf cekmek bu tarz bir yazi yazmayi kolaylastiriyor. cok zor degil gezi yazisi yazmak, ki benim yazdigim basit bir blog yazisi alt tarafi.