Thursday, May 27, 2010

Mad about the Boy




ustunden bir sure (iki yil?) gectikten sonra az evvel yine easy virtue'yu izledim. her sey var: COLIN FIRTH (win), jessica biel (cok guzel bu kadin?), kristin scott-thomas (essential englishness), tilki avi, atlar, kopekler, berbath ingiliz havasi -ve guney fransa'dan kopup gelmis "you didn't love me well enough" diyebilecek kadar aciksozlu bir amerikali.

cok muthis baslayan bir seyler artik cok muthis olmamaya basladigi zamanlar icin larita'nin formulu acik ve net: when the going gets tough, the tough get going.
ama siz yine de jessica biel'in bence epey muthis soyledigi ve benim linkte paylastigim "mad about the boy"u dinleyerek ise girisin. pesimist olmanin alemi yok!


(bu arada when the going gets tough'in orijinaline sahip olan billy ocean'in versiyonu icin soyleyecek sozum yok. cunku "korkunc"tan fazlasini diyebilmek isterdim, diyemedigimi farkediyorum. bu da "cover'lari kendisinden bin kat daha guzel olan sarkilar listesine ilk bes numaradan giris yapsin)

Tuesday, May 25, 2010

Lost in Lost: ve iste bitmisti


























Lost'un bitiminde galiba aklimda gecen gun zorla dinlemeye tabi tutuldugum sarki "yillardan sonra, yollardan sonra" (by yeni turku) var. kendimi emekliye ayrilmis gibi hissediyorum. hayattan beklentilerim bugun farkli olabilir: lost b i t t i. biz buyuduk ve kirlendi dunya! (gene yeni turku referansi, gecen hafta o galatada'ki konsere denk gelmeyecektik) ama sahiden oyle olmadi mi? arkadas, 6 senede doktorayi verirdim. bir baskasi master'iyla birlikte lisansini bitirir yuksek muhendis cikardi mesela. evlenip iki cocuk sigdiran olurdu. 2010 mayis itibariyle kolektif olarak milyonlarca insanin ortak paylasimi olan bir sey sonlandi, evrende kesin bir enerji kaymasi olmustur. bir de mesela, lost'un sonunu elestirmek icin harcadigimiz enerjiyi baska yere kanalize etsek, seneye mars'ta kolonilesiriz. bunu demisken, benim soyleyeceklerim yok mu? (soru retorikti)

"sorulara cevap alamadik!" bu en buyuk serzenis oluyor gordugum kadariyla. ama ortada 6 senedir devam ettirilen bir heyecan var, son bolume kadar da karistirdikca karistiracagiz inadi. su durumda lost'un son bolumlerinin (ki iki bolum olarak yayinlandi, torrentcilerin haberi vardir umarim, hayvan gibi dosyalar gorurseniz ya sasirmayin, ya da benim gibi iki ayri episode olarak hazirlanmisini indirin) gercekten butun mevzulari aciklanmasi (mesela herkesin kafayi taktigi KUTUP AYILARI) sanirim beklenemezdi. beklenmis. cok gercekci degil. senaristler, "her seyi acikliyoruz!" arena/ugur dundar yaklasimi yerine daha holistic bir yontem secmisler; genel olarak kavramlar aciklaniyor, detaylar degil (yani "abi niye adada kutup ayisi vardi yeaa? diyenler hayal kirikligina ugrayacak). benim gibi detaylara takan bir insansaniz muhakkak ki "e peki o kadin kimdi? lapidus'u niye pazar gunu kilisede goremedik?" gibi sorulariniz olacak. bence daha zevklisi bunlara izleyicinin kendisinin cozumler uretmesi. senaristlerin boyle bir amaci var miydi bilmiyorum ama bu final sayesinde daha aylarca lost konusulacak, buna benzer hatirladigim bir de the mulholland drive geliyor aklima lynch'ten. haftalarca "olm nooldu filmde?" diye dolanip, internetten aciklamali makaleler okumus, "haa, hmm" diye aramizda temaasaa etmistik. lost icin de bunun olacagini ongoruyorum.

(su noktada farkettim ki j.j. abrams ve biraderlerinden milyorlar aliyormusum gibi bir hava olusmus)

bu cikar iliskilerini (haha) bir yana birakip, nacizane, ve bol spoiler'li yorumlarima gelirsek:

oncelikle, sembolizm dolu bu adayi ve diziyi ben genel hatlariyla begendim. sonu da yine sembolizm doluydu. sembolizmin hastasiyim ben, once bunu aciklayayim, sonra aa bu kiz delirmis, nesini begendi demeyin. ben izlerken o karakterlerin, olaylarin, hepsine altmetinler yaziyor "surada suna referans vermis, burada bu var" diye kendi gonlumu egliyordum (ki matrix'i de bu sekilde begenmistim zaten). bunlarin bilincli olduguna eminim. misal, iki sefer de "drink this" ("degistiren" suyu iciris) gondermesinin yapilmasi tesaduf olamaz -acik bir inisiyasyon mevzuu donuyor, ki ben bunu hristiyan teolojisi baglaminda okuyup, komunyonla baglantilar kurdum. bunun disinda, misir'a ozellikle bol gonderme vardi: misal adadaki dev sobek heykeli. buradan anliyoruz ki, jacob ve kardesini yetistiren teyze adaya gelen, ikizlerin annesiyle latince konusmus da olsa, buyuk ihtimalle adanin varligi daha eski. buradaki ikizler acikca cain ve abel'i tekrarlayan jacob ve esau (a.k.a. karaduman) ikilisi. hatirlayalim, eski ahit'te, rebekah ve israel'in oglu olan kardeslerden, jacob, ikiz olmalarina ragmen "ikinci" cocuktur, dolayisiyla, ilk dogmus erkek haklari esau'nundur. ama annesi rebekah hamileligi sirasinda da gordugu isaretlerden jacob'in daha iyi bir "ilk-dogan" olacagindan emin olarak babasini kandirir, esau'nun haklarini calar. jacob ve (adi aciklanmayan ama acik ve net) esau arasindaki bu dikotomi dizi boyunca -daha dogrusu bu iki karakter ortaya ciktigindan beri- canli tutuldu. bence? basarili bir sembolizm kullanimiydi. netice: jacob's ladder / yakup'un merdiveni hikayesini (ki the substitute bolumunde merdiven konusu bizzat mevcut) okuyan sanirim herkesin cozebilecegi gibi, o 6 sene israilogullarinin mesih ya da mesihsel zamanlar gelene kadar cektigi cile idi. en nihayetinde jacob'in merdiveni sayesinde isiga gittiler. mesihi cogu literatur zaten birebir kelime anlamiyla tanimlamaz, burada da herkesin "kendi aydinlanmasi" olarak gorursek (ki ben oyle goruyorum) o gun o kilisedekilerin hepsi kendi aydinlanmasini yasadi, ve gittikleri ya da gitmeleri gereken yer her neresi ise oraya gittiler. "bir sonraki" asamaya gectiler. huzuru buldular. hepi ending. bu arada jack'in jacob'dan el almasi da bana jack'in bizzat mesih (christos) figurunu sembolize ediyor oldugunu dusundurdu, bunu da ekliyorum. sozkonusu insanlarin hepsinin kisisel badireler atlatmasi, karakter olarak buyuyup gelismeleri ve olabileceklerinin "en iyisi" olmalari da bu tezimi -bence- dogruluyor. bu konuda ibrani kaynaklarin disina cikip ortodoks teolojisi ne demis okumak isteyen olursa "the ladder of divine ascent - saint john climachos"a bakabilir. ama ben, konunun eski ahit agirlikli bir gonderme oldugunu dusunuyorum. jacob'in misir baglantisi (acin okuyun, her seyi ben mi anlatacagim?) da dizideki misir temasini, heykelleri, tapinagi vs. acikliyor.

lost yapim ekibi, su durumda, bir "lost: additional material" adli apayri bir yapimla cikip, detaylari aciklayabilir. bu hem izledigini pek anlayamayan seyirciye (ki turk seyircisinin ici judeo-hristiyan gondermelerle dolu bir sembolizmi sak diye anlamasini beklemek de cok gercekci degil) bir walthrough olur, hem de adamlara rant. bu da ongordugum diger olasiliklardan biri. ya da boyle daginik birakirlar, insanlar aylarca ustunde oyle miydi boyle miydi diye konusur ve bittikten sonra da herhalde en uzun sureyle gundemde kalan dizi olarak rekorlari kirar. her turlu kazaniyorlar.

ben de vesile ile cok fazla detaylara girmenin mumkun olmadigi bu alti senelik odyssey yorumumu boylece noktalayayim, ve aslinda alinan dersin biraz da insanin en iyi dostunun hayvan oldugunun (bu benim zorlama altmetnim!) altini cizeyim. yavrum vincent, iste gercek candost sensin. boone'u da son bir kez gorduk, ona da sevindim. yakisikli cocuktu!

goodnight, and good luck.

Tuesday, May 18, 2010

Tori Amos Somewhere over the rainbow



Best version of this song EVAR. And no, do NOT disagree with me or I shall throw my glove.