Thursday, February 17, 2011

apres moi, le deluge

demis louis'lerin onbesincisi; benden sonrasi tufan.

o zaman hep beraber onbesinci louis'yi degil ama regina spektor'u dinleyelim. cok sukur, piyanolu kadin vokal sikintimiz olmuyor.





Tuesday, February 15, 2011

cenaze sekli

oldugumde bana su sekil bir toren yaparsaniz cok memnun olurum. bir azize gibi, bir bodhisattva gibi dileklerinizi yerine getiririm. o kadar rebet'i nereden bulucaz edicez falan gibi bahaneler de istemiyorum; insan kac kere oluyor?

 

 1983 yapimi rembetiko filminden son sahne: marika'ya veda.

(morbid yazi yazmadim, yarin oburgun gitmeyi planlamiyorum. ama aranizda benden genc olanlar var. soz ucar, yazi kalir stayla.)

Monday, February 14, 2011

Persuasion -ikna edebildiklerimizden misiniz?

her kadin bir jane austen karakteri olduguna inanir -duzelteyim: jane austen okuyan her kadin. bu genelde elizabeth bennett olma istegiyle tezahur eden bir durum; cunku niye? cunku mr. darcy gercegi var. her kadinin hayali: mr. darcy! o bir ikon! o bir kus, o bir ucak, hayir o supermen! neyse, darcy'nin hakki darcy'e; sahiden de su gune dek yazilmis tummm roman karakterleri icinde (erkek) herhalde ilk uce rahat oynar.
 
darcy, lizzie'ye puppy dog eyes atarken
 
fakat! bir de gercekler var meine damen und herren (almancam cok iyi) hepimiz bir eliza bennett degiliz. elizabeth de az cekmedi allah icin, ama romanin buyuk bolumunu "hih pis darcy" diyerek geciriyor, wickham'la azicik gonul eglendiriyor, en buyuk uzuntusu "ay kizkardesim nikahsiz londra'da! bittik! tukendik!" tamam DONEMIN SARTLARINDA cok kotu oldugunu kabul ediyorum. tamam "darcy'e cok buyuk haksizlik yaptik" diye dertlenmesini, bir de ustune "oh bu rezaletten sonra hayyyyatta yuzume bakmaz" diye tam asik oldugunun farkina varmisken (son dakkada bir de, akilsiz) kaybinin uzuntusunu anliyorum. ama zaten (spoiler alert! ama su gune kadar pride and prejudice'i okumadiysan zaten ben sana ne diyeyim?) netice: mutlu son. darcy, hakikatli cocukmus. oyle seylere bakmiyor, "a pair of fine eyes" icin, ama daha cok o kivrak zekasi icin, lizzie'yi kapiyor. diger silik kizkardes zaten kitabin basindan kapatmisti saftirik oglani; o isi de hallettik mi gelsin pemberley, gitsin londra'da "season." net soyluyorum: oyle ciddi insan dramasi falan yok pride and prejudice'de -olmasin da zaten. belki de o yuzden hepimizin en sevdigi roman da bu.

(su noktada mansfield park'in bahsini DAHI etmeyecegim. austen'in bence en igrenc karakteri fanny. icime fenaliklar getiriyor. git fanny, senin gibi kizla isimiz olmaz. bir jane eyre degilsin.)

peki emma? emma da az salak degil. ama emma'nin hayati rerorero. son dakikada "ay bi dakka ben megersem knightley'e asik misiiiim" diye bir ruh haline girmisken, hop! knightley evlenme teklifini cakiyor. emma'da eglendirici, ogretici olan, genc bir kizin nasil biraz olgunlastigi, nasil insana benzedigi, zengin ve guzel olunca her seyi yapma hakkimizin olmadigi dersi (hepimiz zengin ve guzeliz ya, bu dersi aldigimiz iyi oldu.) emma'yi seviyorum ama; neseli bir kizcagiz.

emma: neseli bir kizcagiz. ama bir alex degil.

dashwood hemsirelere gelelim. ya bu kizlarin sikintisi? ya bunlarin derdi? marianne zaten donemin romantik roman karakterleri gibi kendini ateslerden, ince hastaliklardan, yataklara doseklere atiyor duruyor. elinor'u sallayan yok. asik oldugu adamin nisanlisi ile gecirilen uzun ve ic bayiltici dakikalar, simarik (ama gencligine veriyorum) kizkardesin kaprisleri ile ugrasmalar. sonra kiz bir de hastalar olsun, oldu mu kaldi mi, onun kosusturmasi -ki 18 yy. sonu, 19. yy. baslari bunlar. atesin cikti mi tak diye oluveriyorsun bazen, sakasi yok. bana en cok, elinor'un "mahalleden" "mrs. ferrars" haberini aldigi, sonra da mutfakta isinin basindayken mr. ferrars'in bunlarin evine ziyarete geldigi sahne koyar. "hellooo, ben asik oldugun adam, her yerde evliligimden bahsediliyor, naber?" neyse o isi bir sayfayla hallediyoruz, meger cocuk evlenmemis de, elinor'dan aflar dilemeye, elini istemeye gelmis. elinor o noktada patliyor ya, iste ben de patliyorum sevgili okuyucu. o yuzden yaninda hep selpak bulundur. (kleenex yazacaktim da, amerikan usagi dersiniz diye hemen kendimi duzelttim.)

elinor'un, edward'in arkasindan bakakaldigi nice sahneden biri. ortamda edward'in nisanlisi var. neyse ki herkes ingiliz.

peki ben bu yaziyi niye yazdim? cunku persuasion'a gelecegim. ve iste gelmistim de. persuasion: anne elliot ve captain wentworth gercegi. persuasion ve oldurucu alintilari. persuasion ve gercek hayat. kaldi ki, persuasion, jane austen'in son tamamlanmis romani. bence en oturmusu, en dingini. en siki karakter cozumlemelerini bulabildigimiz, bir de bath'in nesesini, lyme'in deniz havasini alma bonusu. ama en ice dokunani anne. seneler once wentworth ile nisanini bozmus; wentworth denizlere acilmis, anne, haberlerini navy news'dan (daily news gibi ama diil) takip etmis. kimselere varamamis, frederick'i dusune dusune gelmis tam YIRMIYEDI yasina (ki bu herhalde gunumuzde 36 yasa tekabul eder? -turk oldugum icin iyi hesap yaparim.) baron ve ayni zamanda gerizekali olan babasi ve sinir illeti ablasiyla boynu bukuk yasarken, ekonomi yapmalari, estate'i kiralamalari gerekiyor. ENTER WENTWORTH CONNECTION (ve yaylilar), hatta orhan gencebay'dan: "bana kaderimin bir oyunu mu bu?" bizim artik kaptan olmus frederick'in ablasi ve kocasi, anne'lerin konaga yerlesiyor. anne civarda oldugu icin surekli bir wentworth'la gorusmeler, wentworth'un gozunun onunde musgrove kizkardeslerle flort etmesi. anne'in o bicare olmuslugu. BILEKLERIMI KESICEM!

wentworth, kizkardeslerden biriyle flort halinde. anne'in bakisa dikiz.


simdi sevgili okuyucu, biraz alinti da yapayim da, titre ve kendine gel:

Anne: "All the privilege I claim for my own sex (it is not a very enviable one: you need not covet it), is that of loving longest, when existence or when hope is gone!" (killa)

ilerleyen (ve artik mutlu sona yaklastigimiz bolumlerde ise)

Wentworth: "You pierce my soul. I am half agony, half hope. Tell me not that I am too late, that such precious feelings are gone for ever. I offer myself to you again with a heart even more your own than when you almost broke it, eight and a half years ago. Dare not say that a man forgets sooner than woman, that his love has an earlier death. I have loved none but you. Unjust I may have been, weak and resentful I have been, but never inconstant." (mektubunda)

iste gercek hayat esasen boyle bir sey. eliza bennett'in bir cift guzel gozu degil, emma'nin copcatan nesesi de degil. biraz elinor'la marianne'in gerek sosyo-ekonomik, gerekse romantik drami. ama en cok anne'inki. en cok benimki. tabii ki, tum jane austen guzelliklerinde oldugu gibi, persuasion da, deyim yerindeyse persuasion ile bitiyor: mutlu son yahut sabreden dervis, muradina ermis. yahut amor omnia vincit. yahut neseli ol ki genc kalasin (sonuncuyu sasirtmacli koydum.)

ben mutlu sonlari severim. und du?

simdi gokten dusen uc elmanin hepsini tabagimda istiyorum.